Eski Antalya Çocuk Olmak
ANTALYA'DA ÇOCUKLUK
Biz az ile yetinen; ama çok mutlu olmayı başarabilen bir nesildik... Daha ilkokuldayken çocuk sevinçlerimize kara önlükler giydiriliyordu; ama mutluyduk...
Siyah zemin üstüne beyaz timsah çizilmiş Alligator marka kalemlerimiz vardı... Köşeli Faber kalem sahibi olmak, ayrıcalıklı olmak gibiydi. Hele ince, pembe, kokulu ve kokusu kaçmasın, ucu kırılmasın diye kapaklı bir kaleme sahip olabilmek...
Biz her türlü kağıttan şeytan uçurtması yapabilen bir nesildik.. Altıgen uçurtmalarımızı babamız yapardı kargı çubuklarıyla.. Uçururken ip boyunca minik mektuplar yollardık gökyüzüne doğru...
Bayram bizim için bir çift rugan ayakkabıydı, avcumuza sıkıştırılan harçlıktı, gül kokulu şekerdi, mendildi.. Sahi, bizim kumaş mendillerimiz vardı: Kızlarınki çiçekli, oyalı, üçgen katlanmış, erkeklerinki ekoseli kare katlanmış...
Okul önlerinde kavrulmuş keten tohumları, camlı minik arabalarda, araba sallanınca titreyen, üstüne gülsuyu dökülmüş su muhallebileri satılırdı... Okul kantinindeyse peynirli minik mayıs pideleri ve artık kimsenin tadamayacağı, birbirine yapışık koşma simitleri... Gofret dediğimiz şey: Birbirine çikolatayla yapışmış, yaldızlı kağıda sarılmış bisküvilerdi...
Biz hep mutluyduk...
Bizim sokaklarımız vardı ve su tulumbasının başında oynayarak pekiştirdiğimiz sokak kardeşliklerimiz... Çamurdan heykeller yapıp arık suyunda yıkadığımız minik ellerimiz, meyve ağaçlarına tırmanırken yaraladığımız dizlerimiz, yığma duvarın üzerine korkmadan tırmanıp, komşu bahçenin mayıs çiçeklerini koparacak kadar cesur yüreklerimiz...
Biz hep mutluyduk...
Yazları Konyaaltı'nda, obalarda çocuksu neşelerimiz doruklara tırmanırdı... Akdeniz ve güneş bizi sıcacık sarmalayan annemizdi sanki... Belki o yüzdendir ki Akdeniz gibi berrak ve duru, güneş gibi aydınlık ve sıcacık kişiliklerimiz oldu... Akdeniz bizi denizi ve güneşiyle bağrına basan annemiz olduğu için...
Çarşıya çıktığımız zaman herkesi tanırdık ya akrabalarımızdı ya da ebeveynlerimizin dostları... Babam tanımadığımız birine selam verdiği zaman sorardık: 'Nereden tanıyorsun baba, akrabamız mı o adam? ' diye... Babam da şöyle yanıtlardı: 'Annelerimiz aynı güneşte çamaşır kurutmuştu, oradan tanıyorum. 'Bu cümle yaşamım boyunca kılavuzum oldu insanlık sevgisi adına... Aynı güneşte çamaşır kurutmak... Antalya'nın o sıcacık güneşinde...
Biz hep mutluyduk...
Saat kulesinin yanından geçerken fırıncı küreğine çarpmamak için kendimizi kollardık... Kalekapısı sıcacık somunların kokusuyla dolardı... Parke taşların üzerinden geçen faytonların çıkardığı ritmik ses şehrin tarihi dokusuna öyle yakışırdı ki... Faytoncunun yanındaki o daracık yere oturabilmek en büyük hayalimizdi... Oturduğumuz zaman sanki şehirdeki en önemli en saygıdeğer çocuk olurduk...
Modernleşmek adına şimdi olmayan biblo gibi binalar vardı.. İskele yokuşunun yanındaki Postane binası gibi... Başka hiç bir binada rastlamadığım bir koku vardı orada... O binalarda ruh vardı sanki... Ve şehrin orta yerinden, palmiyelerin arasındaki kanaldan akan su... Caddenin bir ucundan hız alıp atlayabilmek artık büyüdüğümüzün bir kanıtıydı...
Antalya hep güzeldi ve biz çok mutluyduk...
Bütün insanlara uzaklığımız yürüme mesafesindeydi, rabıtamız ise sıcacık bir selam... Komşu teyzenin kuyusundan su çekmek, kuyunun içine bağırıp sesimizin yankısını dinlemek, teyzenin ikram ettiği hurma reçelini yemek... Yağmur sonrası portakal ağaçlarının yapraklarında biriken suyu, ağacı sallayarak üzerimize damlatmak...
Yaşadığımız herşey şiir tadındaydı...
Biz öğretmenlerimize ipe dizilmiş portakal çiçekleri, yine ipe dizilmiş sarı yasemenler götürürdük... Tenekelere dikilmiş fulleri koparır, bol ağaçlı bir bahçeye bakan sürgülü pencerenin önündeki masanın üstünde, minik bir domatese saplardık... Kırmızı, beyaz ve yeşil öyle güzel dururdu ki masanın üstünde...
Eski, ahşap Antalya evlerinin bacalarında leylek aileleri yaşardı... Şaşmaz bir düzende gelir, yavrular, yavrularını büyütür ve göçederledi...
Toprak sokaklarımız vardı bizim, yağmurda çamurlaşan... Aldırmazdık... Lastik çizmelerimiz vardı nasılsa... Okul dönüşü sağanaklara yakalanırdık, gülerdik, mutluyduk... Yaşadığımız herşeyde ruh vardı çünkü... Ortası delik parayla bile satın alabileceğimiz büyük mutluluklarımız vardı çünkü...
Pencerenin perde askısına asılı hurma dalının olgunlaşmasını bekleyecek sabrımız vardı... Morlu yeşilli şeker kamışının balını uzun uzun somuracak kadar da şansımız... Biz hep mutluyduk...Çünkü yapay hiçbir şey yoktu yaşamımızda.. Tanrı bize Antalya'da yaşama şansını vermişti, tadını çıkarıyorduk ayırdına yeterince varamasak da...
Yarım asırdır bu şehre, bu körfeze bakıyorum.. Güzellikleriyle süslediği çocukluğum için bir kez daha minnetle doluyor yüreğim Antalya'ya...
GEÇMİŞTEN BUGÜNE ANTALYA DOSTLARI PLATFORMU
Eski, Öz Antalyalı
Filiz Cesur
Biz Antalya havalimanı otel özel transfer hizmetleri yapıyoruz. Belek, Side, Manavgat, Alanya, Kemer, Çıralı, Olimpos, Kaş, Fethiye, Dalaman, Marmaris, Bodrum, Havaalanı transferi.